Genel

KÜRESEL EKONOMİK AYRIŞMA SÜRECİ

İktisat Tarihi sanayi devrimi ürünlerinden biridir. Temel misyonu ve sorunsalı, varlığını borçlu olduğu o büyük değişmenin, daha genelde modern iktisadi büyümenin oluşumunu belirlemeye, çözümlemeye ve mümkün olduğu kadar açıklamaya çalışmaktır.

Modern iktisadi büyümeyi hazırlayan değişmeler tarihin belirli bir döneminde, belirli bir coğrafi bölgede, Osmanlılar ile çağdaş ve onunla ilişki içinde bulunan Batı Avrupa’da doğdu. Bu değişmenin kaynağı ne idi, Batı Avrupa’da neler, nasıl oldu da bu büyük değişim tarihe bu bölgede ve dönemde ortaya çıktı, onları Dünya’nın diğer bölgelerinden ve tarihin başka dönemlerinden ayıran belirleyici, kritik özellikler nelerdi, bunlar hangi mekanizmalarla büyük değişmeye yol açmışlardı.

Bu çok boyutlu karmaşık değişimin çeşitli unsurları vardı. Bu unsurların arasında, en başta, deneysel doğa bilimlerinin doğuşunu sağlayan 16.-17.yüzyılda başlayan Bilim Devrimi’dir. Sanayi Devrimi çıkışında ve başlangıcında pek etkili olmadığı genellikle kabul edilmekle birlikte, Bilim Devrimi’nin iktisadi dönüşümü giderek hızlandırdığına kimsenin şüphesi yoktur. O kadar ki, eğer modern deneysel doğa bilimlerinin insanları heyecanlandıran gelişmeleri olmasaydı, modern iktisadi büyüme sürdürülemez, tarihte daha önce görülen türden sıradanlıkta takılıp kalırdı. Bununla birlikte Sanayi Devrimi ve Bilim Devrimi’nin aralarındaki ilişkinin tek yönlü olmadığı, her iki büyük değişmenin birbirini destekleyip ilerledikleri bir gerçektir.
İcadları tetikleyen ihtiyaçlardır, ihtiyaçlara en yakın konumda olanlar ise teknisyenler ve ustalardır. Watt, madenleri basan suyu boşlatmakla görevlendirilmiş, bu da onu Sanayi Devrimi’ni yaratan; buhar gücüne yönlendirmişti. Bilimin icadlara en büyük katkısı, buluşları çeşitlen-dirmek ve bunları teorinin bakışı ile daha ileriye taşıyıp geliştirmek, devamlılık sağlamaktı.

Bir diğer unsur da coğrafi keşiflerdır. Avrupa’da büyümekte olan nüfus ve üretim potansiyeline bu keşifler iki önemli desteği tam zamanında sağladı: Para ve Pazar. Bu ikisi de öylesine genişledi ki, coğrafi keşifler öncesiyle sonrası arasındaki zaman ilerledikçe netleşen büyük bir fark oluştu.
En önemli değişmelerden biri Avrupa’da modernite süreci başlarından itibaren Merkantilist iktisat politikalarının benimsenmesi ve siyasi-askeri gücü iktisadi boyutlarıyla birlikte düşünmenin kurumsallaştırıl-masıdır. Sanayinin gelişmesinde Merkantilist iktisat politikalarının oynadığı rolü kimse inkar edemez. Bu iktisat politikalarını benimseyip ısrarla yürütmeye çalışan modern milli devletlerin doğuşu ve gelişmesi de, modern iktisadi büyümeyi hazırlayan önemli faktörler arasındadır.

Devlet, yalnız Merkantilist iktisat politikaları ile değil başka bir çok faaliyetleriyle modern iktisadi büyümenin doğmasında derinden etkili olmuştur. Bilimi, coğrafi keşifleri destekleyerek kaynakların o alanlara yöneltilmesinde devletin önemli rolü vardır, ama devlet, ekonomi üzerine birer yük olarak bindirdiği bürokrasi, ordu ve bunlara kaynak bulma yöntemi olarak vergi sistemi ile de ekonomiyi derinden etkilemiş ve modern iktisadi büyümeye doğru bir seri değiştirmenin önemli bir tahrik unsuru olmuştur. Devletin artan taleplerini yanıtlamak üzere ekonomi, üretimi artırıp genişletmek zorunda kalacaktı. Artan üretim kapasitesi ile birlikte gelir dağılımını tasarruf ve yatırımları arttırıp büyümeye daha çok katkıda bulunacak kesimlerin lehinde değişmesini sağlamada da devlet birinci derece rol oynadı.

Devletin bütün bu rolleri ve faaliyetleri üzerinde, Batı Avrupa’daki uluslararası ilişkiler sisteminin yönlendirici ve yoğunlaştırıcı etkileri olmuştur. Gerçekten oldukça homojen nüfus kitleleri ve monolitik olmaktan uzak iktidar yapılarıyla birbirine benzeyen bu devletlerin birbirleriyle amansız yarış ve rekabetle çatışmaları, hem de Greko-Latin kültürü ile Hristiyan dininin sağladığı ortak değerler zemininde yoğun iletişim ve dayanışma içinde olan etkili sosyal grupları bünyelerinde barındırmaları, tarihte benzeri az bulunur özel bir ortam yaratmıştır. Bu ortamın imkan verdiği iletişimle rekabet, çatışma arasındaki hassas dengeye dayanan ilişki sisteminin devletler üzerindeki tutum ve faaliyetlerin her yönünü hem de yoğunluğunu belirlemede çok önemli etkileri olmuştur.
Modernite’nin başlarından itibaren işleyen mekanizmaların yanı sıra birçoklarının birkaç yüzyıl devam eden etkileşimi sonucunda, 18.yüzyıl sonlarından itibaren insanın üretim ve tüketim gücünü sınırlandıran engelleri yavaş yavaş kalkmış ve sınırsız büyüme yolunu açmış olan bu sürece, birkaç yüz yıl içinde o zamana kadar kaydedilen değişmelerin tümünden daha derin ve hızlı değişmeyi de tarihi ikiye böldüğünde kimsenin şüphesi yoktur.

Sanayi Devrimi (1650-1850)

Batı Avrupa’daki radikal sosyo-ekonomik dönüşüm, üretimde devrimci yöntemleri geliştirecekti. Emeğin üretkenliğini yüzlerce kez artıran makineler yarattılar (İngiltere, Fransa, Belçika, Almanya). Yeni sanayi alanları ortaya çıktı ve yayıldı.

  • 19.yüzyılın ortalarında Avrupa’daki üretim ölçekleri şaşırtıcı boyutlara ulaştı. Bunun sonucunda pamuk ipliği, kumaş ve diğer sanayi malları fiyatları çok çok düştü ve azaldı. Bu ürünlerin ihracatı, Hindistan ve Çin bölgelerindeki üretimi çökertti.
  • İngiltere’nin sadece daha rasyonel, bilimsel, pazara dönük ve kapitalist olması değil, ihtiyaçların devlet politikaları ile destek-lenmesi devrimci sonuçları yaratacaktı. İngilizlerin diğerlerinin önüne geçmesini sağlayan nelerdi;

– Coğrafi konum
– Çevre ve iklim
– Rekabet (yaşam güçlüğü nedeniyle)
– Ticari devlet
– Özgürlük ve Mülkiyet hakları
– Hint pamuklu kumaşı ile baş etmek, onun önüne geçmek çabasıyla geliştirilen yeni teknolojiler
– Ormansızlaşma sonucu oluşan odun kıtlığı ve onun ikamesi için kömürü geliştirmek
– Kömür-> Buhar-> Demiryolu-> Buharlı makineler-> Demirin ergitilmesi (çelik yapımı)-> Buharlı gemiler, süreci oluştu
– İnsan ve kaynak dengesi kuruldu

  • Kökleri protestanlığa uzanan araçsal rasyonalite ve aydınlanma Avrupa’ya özgüdür, modern ekonomi, yönetim ve kültür temellerini atmıştır (Max Weber)
  • 17/18.yüzyılarda dünya ekonomisinde gümüş batıdan-doğuya, mamuller doğudan-batıya akışı dengelerdi. Çin’de 11.yüzyıldan itibaren kömürle ilintili işler vardı, fakat İngiltere onların önüne geçti. İngilizler kömüre öncelik verirken Çin halkı ise tahılla beslenmeye ağırlık verdi
  • Hindistan’daki odun bolluğu, kömürün önemini 19.yüzyıla tehir etti
  • 18.yüzyılda Japonya’da siyasal erk kömür üretimini artırmadan odun arzını destekledi
  • Ağaç bolluğuyla İsveç, Rusya, Hindistan, Çin ve Japonya odun kömürü avantajlarını kullandı (özellikle İsveç’te kaliteli ve temiz çelik yapılıyordu)
  • Olay dinamik Avrupa meselesi değil ihtiyaçların benzemezliği
  • Avrupa kapitalizmi doğurdu ve dünyanın geri kalan kısmını bu ekonomik alana dahil etti
  • 18.yüzyılda gümüş karşılığı ihracata bakılarak Çin ve Hindistan dünya ekonomisinin merkeziydi ve Hindistan’ın ürettiği tekstil ürünleri dünyaya yeterdi
  • Pamuk; keten ve yünden daha iyi boya tutar bozulmadan sayısız kere yıkanabilir, çok renkli olabilir, daha hafiftir, kalite ve renk bakımından ana rakibi ipekliden daha ucuzdur. 17.yüzyıl temel pamuk ve tekstil üreticisi ve ihracatçısı Hint’tir
  • Avrupalı tüccarların Hint Okyanusuna girişi üç yeni pazarladır
    – 16.yy Portekiz
    – 17.-18.yy Hollanda, İngiltere
    – 17.-18.yy Batı Afrika (ihracatçılar Hollanda ve İngiltere). Bu durum Atlantik köle ticaretini yoğunlaştırdı (Amerika kıtaları)
  • Hint beyaz pamukluları 18.yyda gelişen Avrupa emprimesinde hammadde olarak kullanıldı, Hint pamuklu kumaşları rakipsizdi
    – yüksek kaliteli ürünler ve muslin üretimi
    – boya sabitleme teknolojisi ve çeşitli kimyasallar
    – hafif ve ince kumaşlar
    – Hint eğirimi çarktan daha hassas çıkrıklar ile yapılıyordu
  • Aynı dönemde Iran ve Osmanlı üreticileri pamuklularda aynı kalite ve özelliği sunamıyorlardı
  • 17.yyda Hint tekstilini taklit eden Avrupa 150 yıl sonra pamuk üretim merkezini Hint’ten Avrupa’ya göç ettirdi ve merkez oldu. Bunu sağlayan 1760-70’lerde eğirme makinalarının icad edilmesiydi. Tekstil bölgesi haline gelen Lancashire pamukta, yenilikçi ve başarılıydı ve küresel boyutta pazara hakimdi
  • Hint kumaşlarını taklit etme emprime basma ile başladı ve ilk olarak 1640’da Marsilya’da atölyeler oluştu. Emprime ticarette en önemli yere yerleşti. Hint, İran, Levant, Osmanlı pamukluları ve basmaları Avrupalılaştı.
  • 1764’de Jenny Spinning ile Su Çerçevesi bulunuyor ve bir işçi önceleri 8 sonra da 120 ipliği eğirebiliyordu. Çıkrık önce su değirmeniyle daha sonra buhar gücüyle çevrilecek ve üretim patlaması yaşanacaktı. Nihayet 1773’de John Kay Uçan Mekik’i yaratınca saf pamuktan kumaş dokumak mümkün olacak ve mekikle birlikte tekstil Britanya’da patlayacak, 1-2 milyon insan bu endüstriden geçinmeye başlayacaktı.
  • Yün ve ipek hayvansal lif olarak boyamaya uygun değildi. Bu nedenle Avrupa’da hem imalatçı hem de tüketiciler pamuğu tercih ediyorlardı
    Avrupalı tüccarlar Hindistan’dan ithal ettikleri pamukluları 16.yüzyıl- danberi Batı Afrika’ya satmaktaydı. Buradaki pazarın cazibesinden faydalanarak Hint üreticilerini taklit eden İngiltere ve Fransa kendi ürünlerini pazarlamaya başladı
  • 1765-85 Fransız uzmanlar Levantenler yardımıyla Türk usülü kırmızı renklendirme yöntemini Britanya’ya taşıdılar
  • 1770’lerden itibaren pamukluda Batı Afrika’nın yerini önce Avrupa pazarları, sonra Atlantik (Kuzey Amerika) pazarı aldı
  • Pamuk eğirmedeki atılımlarla 19.yydan itibaren Avrupa, Doğu-nun önüne geçti. 1820’lerden itibaren eğrilmiş İngiliz iplikleri alt kıtaya akmaya başladı ve Hindistan pamuklu sanayii çöktü
  • Pamuğun yükselişinin yanı sıra kömür ve onun sağladığı enerji 19.yüzyılda ‘Sanayi Devrimi’ni başlattı
  • Dökümhanelerde odun kömürü yerine kömür kullanımı hem verimliliği artırdı, hem de mamul fiyatlarını çok aşağılara çekti
  • En büyük buhar kullanıcısı pamuklu sanayiydi
  • 17/18.yyda Liege, Fransa, İngiltere kömür üretimleri artınca özellikle kireç yakma, kaynatma, camcılık, tuz üretiminde vb kömür odunun yerini aldı
  • Neden Britanya;
    – Kömür yaygın ve yüzeye yakın
    – Kömür, Londra için hayati önem ve ihtiyaca haiz
    – Kömür, silahlar, güherçile ve barut gibi askeri malzeme yapımı işlerinde kullanılıyor
    – Suyolu ile taşınabilirlik imkanı var
    – Önce odundan ray ve vagon yaptılar, sonra onu geliştirip ticari lokomotif ile vagonlarını yaparak kömürü limanlara taşıdılar.
    – New Castle’dan Londra’ya kıyı taşımacılık filosu Britanya denizciliği için de öncülük edecekti.
    – Silah yapımı, demir dökümü, top, havan, mermi yapımı için Fransa ve Hollanda’dan ustalar getirildi
    – Demir Çelik metalurji sektörü gelişti ve büyüdü

Avrupa’daki bilimin kaynağı; bir olguyu sistemli olarak geliştiren deneylerin yanı sıra matematik yoluyla Doğa’nın tasvirini ve akılcılığını değişik yeni biçimlerde düzenleyebilen uygulamasıydı. Deneyleme ve matematik, bilimsel başarıların zirvesini temsil ediyor, bu sayede üreticiler yenilikleri bulmakta ve yapmakta gelişiyordu. Teknoloji aynı dönemde Osmanlılar, Japonya, Çin, Hindistan ve Afrika’da, Doğu Avrupa’da, Rusya’da olmadı. 1750’ye gelindiğinde Britanya teknolojide açık ara öndeydi. Ne var ki; sanayi casusluğu ve teknoloji çalınması da artmaya başlamıştı.

Sanayi Kapitalizminin Yükselişi (1800-1870)

Başlangıçta söz konusu olan prensin zenginliği, kralın maliyesi ve özel-likle ihracatla ulusun zenginleşmesiydi. Daha sonraları geniş çaplı üreten imalat önem kazanıyor, 17.yüzyılın sonunda krala karşı ulus düşüncesi ortaya çıkıyordu.

Tanrı ve soyluluk ile feodaliteden gelen din ve düzen fikri topluma tutkal etkisi yaparken, Reform hareketi ile tanrı fikri tartışılmaya başlanıyor, filozofların çabalarıyla da soyutlanıp yayılıyordu. Kralla burjuvazi arasında sıkışıp kalan soyluluk ise ayrıcalıklarını ve gücünü yitirmiş, yeni fikirler ve denetleyici demokratik kurumlar ortaya çıkmış, artık krala ihtiyaç yoktu. 16.yüzyılda zenginlik kraldayken 18.yüzyılda ticari kumpanyalar ve finans kuruluşlarının eline geçmişti.
İngiltere’de Sanayi Devrimi başlamış ve hemen her sektörde endüstri gelişip büyüyordu, ancak toplumda zenginlerle yoksullar arasındaki fark da giderek artıyordu. Eskiden iyi durumdaki zanaatkarlar, artık makinelerle daha çok, daha iyi ve daha kısa sürede üretilen mallarla rekabet edemiyor, işlerini kaybedip yoksullaşıyordu. Hızlı çalışan fabrikaların hiç boş kalmaması gerekiyor; günde 16 saat çalışılıyor, 12şer kişilik vardiya hakkı elde etikleri zaman işçiler bayram yaşıyordu.

İşçiler için aslında, hızlı ve düzenli fabrika sistemine ayak uydurmak zor geliyordu. Tekstil işgücünü çocuklarla kadınlardan sağlıyor, bu dönemde evine katkı sağlamak zorunda altı yaşındaki çocuklar bile sanayide, hatta madenlerde çalıştırılmaktaydı. Derbyshire atölyelerinde çalışan 1150 kişinin 273’ü çocuklardı. Önceleri nehir kenarlarında olmak zorundaki fabrikalar, buhar sayesinde artık her yerde kurulabiliyordu. Köyler, kasabalar şehirleşmeye başlamış, 1777’de İngiltere’nin yüzde 70’i köylerde yaşarken 1841’de bu oran yüzde 26’ya düşmüştü. Ancak bu şehirlerde insanlar kanalizasyon ve yolu olmayan, berbat evlerde bir odaya tıkılarak yaşıyorlar, koleradan kırılıyorlardı,

İnsanları işsiz bırakan, mallarını ucuzlatan, eski daha rahat yaşamlarını bozan makineler en büyük düşman haline gelmişti. Dantel, çorap dokuma, eğirme makineleri sefalet ve açlığın nedeni olarak görülüyor bu makineler kırılıyor, parçalanıyor hatta yakılıyordu. Ancak bunun bir çıkar yol olmadığını çok geçmeden fark ettiler. İşçilere daha iyi koşullar, daha yüksek ücret ve daha kısa çalışma sürelerini kazandırmanın tek yolu örgütlenerek mücadele etmekti. Sendikalar ortaya çıkacaktı. Artık İngiltere’de üretimin kapitalist dönüşümü başlıyor, Sanayi Devrimi ve onun etkileri hızla diğer ülkelere de yayılıyordu.

Ticaret devrimi sonrası Merkantilist sınıfın doğuşu, nasıl Merkantilizmi getirdiyse, toprağın servet kaynağı olduğunu ifade eden Fizyokratlar nasıl tarım ülkesi Fransa’da doğduysa, Sanayi Devrimi de İngiltere’de yeni teorileri yarattı. Sanayi Devrimi’nin oluşturduğu bu teorilere Klasik İktisat denir. Kurucusu Adam Smith’in yanısıra Malthus, Ricardo, James Mill, John Stuart Mill gibi iktisatçılar hepsi de aynı fikirde olmamalarına rağmen bu teorinin öncüleridir.
Çağın işadamları bu ilkeleri içtenlikle benimsiyor, her tür sermayelerini en yararlı biçimde kullanmak üzere durmadan araştırıyor, uğraşıyordu. Gerçi amaç kendi çıkar ve kazancını sağlamak içindi, ama bu durum doğal olarak topluma da kazanç yaratıyordu. İngiltere’de ortaya çıkan, Klasik İktisatçı öğretileri Fransa ve Almanya’da da yayıldı, 19.yüzyılda yayınlanan iktisat kitaplarının çoğu İngiliz kitaplarının çevirisiydi veya alıntısıydı. Serbest ticareti ilk Adam Smith önermiş, Ricardo ve diğerleri onu takip etmişti. Dünya çapında serbest ticaretten yanaydılar; yalnız içerde değil uluslararası ticaret önerisini de açıklıyorlardı: Tamamen serbest bir ticaret sisteminde her ülke kendisi için en yararlı iş alanlarına sermaye ve emeğini yatırır. Bu bireysel çıkar arayışı, bütünün evrensel yararıyla mükemmel bir biçimde bağlantılıdır. Sanayiyi teşvik ederek, zekayı ödüllendirerek doğanın bağışladığı özel güçler en etkili biçimde kullanılarak emek en verimli ve ekonomik şekilde dağıtılır.

İngilizlerin başlattığı görüşler diğer ülkelerde popülerleşip yayılırken, Almanya’da List, 1841’de yazdığı bir kitapla bu fikre karşı çıkıyor, uluslararası serbest ticaret kurulursa İngiltere ile eşit düzeyde olmayan ülkelerin ona yetişmeleri, o da mümkün olursa, çok zaman alacağını iddia ediyordu; serbest ticaretten yanaydı, ama az gelişmiş ülkeler kalkınmışlara yetiştikten sonra. Her ülke ileri olan diğerleriyle rekabet edebilecek duruma gelinceye kadar önce kendi gücünü geliştirmeliydi. Bir ülkeyi büyük yapan herhangi bir zamanda eli altında bulunan değerler stoku değil; değerler üretme yeteneğiydi. Bir insan servet sahibi olabilir, ama tükettiğinden değerli nesneleri üretebilme gücüne sahip değilse yoksullaşacaktır. O halde servet üretebilme gücü servetin kendisinden çok daha önemlidir.

Böylece List korumayı, gümrük duvarlarını savunur, bu olursa bebek sanayiler gelişebilir ayakta kalabilecek hale gelirler, ancak ondan sonra serbest ticaret dünyasında diğerleri ile başedebilirdi. Uluslararası iktisata karşı ulusal iktisat sitemini güçlü bir şekilde savunan List’in fikirleri özellikle Almanya’da ve ABD’de büyük ve çok etkili yansımalar buldu.

19.yüzyılın ikinci yarısında güç kaybetmeye başlayan Klasik İktisat’a karşı, Almanya’da başka ve farklı görüşleri olan bir sosyalist iktisatçı Karl Marx eseri Kapital’da o dönemin iktisadi yapısı ve düzenini inceliyor, ancak yarının dünyasının iktisadi kurumları ve orta sınıf üzerinde hiç çalışmamış ve ilgilenmemişti. Marx’ın iktisadi öğretisinin temeli, sadece kapitalist sistemin emeği sömürmesi üzerinedir.

19.yüzyılda İngiltere’nin derdi dünyadan yağan talepleri nasıl daha hızlı yapacağıydı, ama ikinci yarıda önemli bir değişiklik oldu. Serbest ticaret politikası Amerika’da tutmamış, orada var olan gümrükler, iç savaşla daha artmış, aynı dönemde Rusya, Almanya ve Fransa gümrük yasalarını uyguluyorlardı. Sonuçta İngiltere Pazarlarını kayıp ederken buralardaki bebek endüstriler hızla arttı, büyüdü ve giderek tröstlere dönüştüler. Tekelleşme rekabetin yerini almıştı.
İlk Tröst örneği Rockefeller’in ‘Standard Oil Company’sidir. Petrol, çelik, şeker, viski, kömür, kimyasal ve diğer ana ürünleri kontrol ediyor, çok güçlü olan bu şirketler düşük maliyetleri sayesinde fiyatları istedikleri gibi ayarlıyordu. Endüstri kartelini bankacılık tekeli izledi. Endüstri büyük ölçüde krediyle işlediği için bankaların nüfuzu arttı. Her ülkede para tekelleri oluştu.

Emperyalizm Çağı

Kapitalizm kendine özgü bir üretim tarzıyla varolan bir mantıktır: sermaye birikiminin mallar üretimine, onun da tekrar sermayeye dönüşerek artı değer yaratması esasına dayanır. Bunun için üretilen mal mutlaka satılmalıdır, aksi halde sermaye birikimi süreci tıkanır, o zaman da kriz kaçınılmaz olur. Savaş ve sonrası yeniden inşa etme döneminde karşılaşılan ikmal zorlukları, bazı kötü hasadın tarım ürünlerinin pazarını daraltması, üretimin aşırı büyümesi, artan ve keskinleşen rekabet, pazarın daralmasıyla satışların düşmesiyle karların azalması, 19.yüzyıl sorunlarının başlıca nedenleridir.
1873 Kriziyle başlayıp 1895’e kadar sürecek Büyük Buhran emperyalizm çağına giden yolu açmıştı. İkinci kuşak sanayilerin ve teknolojilerin gelişmesi, işçi sınıfının kendini kabul ettirip önemli ödünler sağlaması, sermayenin merkezileşmesi ve finans kapitalin ortaya çıkmasından sonra eski tip kapitalizmin yerini yeni tip kapitalizm, serbest rekabetin yerini Tekelci Kapitalizm almıştı. Bunun sonucunda üretim dev adımla büyümüş ve yurtiçi talebin çok üzerine çıkmış, fazla mamulleri emecek dış pazarları bulma ihtiyacı ortaya çıkmıştı. Bunun tek çaresi vardı; koloniler oluşturmak.

1870’den sonra İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Almanya koloni bulma yarışına girdiler. Amerika’nın sırası da 1898’de gelecekti: İşte o zaman Afrika’nın haritası değişti. Endüstriler sadece kendi yaptıklarını satmak değil başkalarının elinde olan hammaddelere de doğrudan kendileri sahibolmak istiyorlardı, biriken fazla sermayeyi ne yapacaklarının yolunu da sömürgelerde buldular.

İşte böyle tez-antitez-yenitez döngüsü çalışıyor, Evrende hiç bir şey olduğu gibi durmuyor; evrim devrimleri, devrimler önce ekonomik sonra sosyal değişimleri, bunlar da hem dünyadaki yaşam biçimlerini hem de toplumların düzenini değiştiriyorlar…

Süleyman A.Doğan, Kendime Makaleler. 08-22, İstanbul